EYLÜLDE GEL, HADİ ORDAN!!
Eylül güzün yani sonbaharın başlangıcıdır.
Mevsimleri İlkbahar, Yaz, Sonbahar kış diye sıralayarak sayardık. Şimdi insanlarımızın vefasızlığı gibi mevsimler de vefasız oldu değil mi? Ne bahar bahar gibi ne yaz yaz gibi ne sonbahar sonbahar gibi ne de kış kış gibi oluyor. Mevsimler birbirine karıştı iyiler kötülere ve kötülüklere alıştı. Ne diyorlardı kanıksadık, neyi kanıksadık?
Kanıksıyoruz yani yadırgamıyoruz. Öyle ki, kötülüklere, şerre, vefasızlığa, ihanete bir insanda olmaması gereken her şeye alıştık boş vermişlik içindeyiz ve artık umursamıyoruz. İnanın ağlanacak halimize gülüyoruz.
Ajda Pekkan bir şarkısında boş vermişim dünyaya diyordu ya;
Her mevsimde durma gül,
Hayat inan çok kısa,
Belki çıkamayız yaza,
Boş vermişim boş vermişim,
Boş vermişim dünyaya,
Ağlamak istemiyorsan,
Sen de boş ver dünyaya,
………
Şarkılarla türkülerle, haberler, dizilerle, filmlerle, yazılı görsellerle, sosyal medya ile umursamaz, vurdumduymaz olduk.
Ne diyorduk eylül ayına girdik. Eylül ayı sonbaharın işaret fişeği değil mi?
Gençlik yıllarımızda dilimize pelesenk olan şarkıcı Alpay’ın “Eylülde gel” şarkısı vardı.
Tatil geldiği zaman
Ağlarım ben inan
Gidiyorsun diye
Arkana bakmadan
Nasıl geçer bu yaz
Ne olur bana yaz
Sen, sen sen
Sen bir ömre bedel
Yok, yok yok
Gitme, gitme gel
Okul yolu sensiz
Ölüm kadar sessiz
Geçtim o yoldan dün
İçim doldu hüzün
Yapraklar solarken
Adını anarken
Bekletme ne olur
Gelmek zamanı gel
Yok, yok yok
Gitme, gitme gel
Eylülde gel, eylülde gel..
*
Geçenlerde namı diğer rahmetli eski Yenidoğan Mahalle Muhtarı Avdanlı Muhtar Durmuş Konur’un oğlu Nihat Konur;
--- Ahmet Başkanım, bizim rahmetli Sivri Mehmet ile ilgili yazdığın yazı eksik olmuş.
--- Eksiğini ne imiş, anlat da biz de bilelim. Dedim.
--- Sivri Mehmet ağabeyinin etrafını kum ocağında köpekler sarmış havlıyorlar. Mehmet ağabey korkmuş oşt diyecek diyemiyor. Ancak korkuyla bağırıyormuş;
--- Ben yok, ben yok! Diye bağırıyormuş. Mehmet Ağabeyimiz Çumra’nın güllerindendi Allah rahmet eylesin. Anmışken Durmuş Amcaya da rahmet diliyorum.
Mehmet Ağabey korkusundan oşt oşt diyemediğinden ben yok ben yok bağırmış. Ya şimdi bizler işimize gelmediğinde zerre kadar menfaatımıza dokunulduğunda bütün vefasızlığımızı gösterir ben yok ben yok diyerek sıvışıveriyoruz değil mi?
Tamam, Sivri Mehmet’in hikâyesi bir o bir bu mu? Daha çok yaşanmış fıkramsı hatıralarını bu köşede yazacağız.
Gelelim Ali Amcanın anlattığı fabllara yani konuşturulan hayvanlara;
TAVŞAN;
Yavru tavşan yuvasından ilk kez ayrılır ve ormanda dolaşmaya başlar. Karşılaştığı ilk hayvana kendini tanıtır:
--- Merhaba kardeş ben Tavşan sen kimsin?"
Karşısındaki hayvan:
--- Bende katır." der. Tavşanın kafası karışır:
--- Nasıl yani?" diye sorar. Katır:
--- Benim annem eşek babam da at. Onlar birlikte olmuşlar sonra ben doğmuşum." der.
Tavşan yoluna devam eder. Karşılaştığı başka bir hayvana kendini tanıtır.
--- Merhaba kardeş ben Tavşan sen kimsin?" Hayvan:
--- Ben kurt köpeği." der. Tavşan yine şaşırır:
--- Nasıl yani?" diye sorar. Kurt köpeği:
--- Benim annem köpek babamda kurt onlar birlikte olmuşlar sonra ben doğmuşum." der. Tavşan yine yoluna devam eder.
Karşılaştığı başka bir hayvana tekrar kendini tanıtır:
--- Merhaba kardeş ben Tavşan sen kimsin?" Hayvan:
--- Ben Devekuşu." der.
Tavşan bir an afallar sonra gülüp geçer... Biraz daha yol aldıktan sonra; kulağına konan hayvana dönerek:
--- Ben tavşan sen kimsin?" der. Hayvan:
--- Ben at sineğiyim." deyince tavşan:
--- Hadi lan oradan.
Eeee ne buyurdunuz?
0 Yorum